İsmail Topkaya: "Altyapı eğitiminde futbola değil çocuğa odaklanılmalıdır. Çünkü çocuk geliştikçe futbol da gelişir."
“Bir proje, bir röportaj” başlığı altında gerçekleştirdiğimiz röportajlardan ikincisini Futbolda Altyapı Eğitimi sayfasının kurucusu İsmail Topkaya ile gerçekleştirdik.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde Öğretim Görevlisi olan değerli hocamıza bu uzun ama çok kıymetli söyleşi için teşekkür ediyoruz.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde Öğretim Görevlisi olan değerli hocamıza bu uzun ama çok kıymetli söyleşi için teşekkür ediyoruz.
"İnternet ortamındaki paylaşımlara ilişkin geri bildirimler konusundaki sorunuza gelince şu kadarını söylemek isterim; herkes ama herkes o kadar mutsuz ve umutsuz ki… Ama aynı zamanda bize mesaj ve telefon ile ulaşan herkes ciddi bir arayış içinde. Daha da önemlisi söz konusu kişilerden ebeveyn olanlar altyapı konusunda örgütlenmiş bir kurum peşindeler. Çoğu eğitimci ise aynı şeyleri düşündüklerini ama hayata geçiremediklerini belirtmekteler."
Futbol Kolektifi: Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
İsmail Topkaya: İnsanın kendisinden söz etmesi ya da kendisini tanıtmaya
çalışması çok da anlamlı değil aslına bakarsanız. Ama bizde herhangi birisinin
kim olduğu, özellikle de toplumsal yaşamda sahip olduğu statü ve güç çok
önemlidir. Çünkü ne denli önemliyseniz o kadar değerlisinizdir.
Oysa
kim olduğunuzdan daha çok ne yaptığınız önemlidir hayatta. Yaşama ne ilave
ettiğiniz.
“Olmasaydım
olmazdı” diyebileceğiniz bir şeylerin var olmasıdır aslında hayata anlam
katabilmek.
Varoluşumuzu anlamlandırmanın biricik yolu bir başka
varoluşa neden olabilmektir. Bu üremek dışında her şeydir. Çünkü üremek sizi
değil yaşamın sürdürebilirliği meselesidir ve insanın varoluşuna entelektüel
bir anlam yüklemez.
Yaptığınız bir işin başkalarını ilgilendiriyor oluşu,
yaşadığın gezegeni olabildiğince az tüketmek ve az kirletmek, doğa ile
bütünleşerek bir yaşam sürdürmek, tüm canlı varlıkların yaşamına katkı
sunabilmek erdemliliği… Bir işi iyi, yararlı ve karşılıksız yapabilme
bilgeliği…
Adaletsizlik, haksızlık, yanlışlık ve yoksullukla mücadele
edebilme adına ortaya koyulan her emek değerlidir. Emeğin ürünü olan her
kazanım çok değerlidir ve bunları bir araya topladığınızda yaşamı anlamlı kılan
belli başlı olgular ortaya çıkmış olur. Bunlara bir bakınız çoğu kendiniz için
değil başka birisi ve başka bir şey için ortaya koyduklarınızla varsınızdır.
Bütün tarih bunu yazar ve bunu söyler. Siz kendiniz bütünün bir parçasısınız ve
kendiniz dışında yaptıklarınızdan ne kadar çok beslendiğinizi anladığınız an
“olduğunuz” andır.
Velhasıl önemli ama değersiz olmaktansa değerli ama önemsiz olmayı yeğlemeli insan. Fakat yaşadığın toplumu, çevreyi ve dünyayı iyi ve güzele dönüştürebilmek adına “önemli değerli” seçeneğini tercih edebilir insan. Yeter ki bunu yozlaşmadan yani önemliliği öne almadan yapabilsin.
Velhasıl önemli ama değersiz olmaktansa değerli ama önemsiz olmayı yeğlemeli insan. Fakat yaşadığın toplumu, çevreyi ve dünyayı iyi ve güzele dönüştürebilmek adına “önemli değerli” seçeneğini tercih edebilir insan. Yeter ki bunu yozlaşmadan yani önemliliği öne almadan yapabilsin.
Sporda ve özellikle de futbolda yozlaşmayan, yabancılaşmayan
bilimsel ve hümanist insanlara çok ihtiyaç var. Yaşamı anlamlı kılmanın emek
yoğun çalışma alanlarından birisi de spor ve futbol alanıdır. Sporu ve futbolu
ne kadar iyi, güzel, ilkeleri ve değerleri olan bilimsel bir yaşam alanı haline
getirebilirsek o denli daha anlamlı kılabiliriz yaşamımızı.
Hiç olmazsa soruyu yanıtlama adına bir paragrafla da olsa kendimden söz etmeye çalışmam gerekirse, herkes kadar futbol oynadığımı, herkes kadar futbol bildiğimi, ama futbolun bir oyun olarak inanılmaz eğlenceli ve güzel olduğunun mutlak farkında olduğumu söylemeliyim.
Hiç olmazsa soruyu yanıtlama adına bir paragrafla da olsa kendimden söz etmeye çalışmam gerekirse, herkes kadar futbol oynadığımı, herkes kadar futbol bildiğimi, ama futbolun bir oyun olarak inanılmaz eğlenceli ve güzel olduğunun mutlak farkında olduğumu söylemeliyim.
Futboldan hiç nemalanmadım ya da nemalanacak bir ortamda
bulunmadım. Ama futbola futboldan nemalanıp ona bir anlam ve farklılık
getirmeyen birçok insana nazaran sanırım daha çok hizmet ettim. Bu hizmet asıl
işim olan hareket, beden eğitimi ve spor eğitimciliği mesleğimin futbol ile
sentezinden kaynaklanan “futbol eğitimi” ve özellikle de “futbolda altyapı
eğitimi” külliyatı oluşturmaya katkı bağlamında değerlendirilebilir.
Halen
bir kamu üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışırken, okulöncesi,
ilkokul ve ortaokul sürecindeki çocuk ve ergenlerin hareket gelişimi, oyun ve
spor eğitimi ile ilgili olarak ders vermeye ve yazmaya devam ediyorum.
İsmail Topkaya: Futbol inanılmaz bir rant alanı…
Gerek küresel boyutta gerekse yerel boyutta bu böyle. Futbolu bu rant
olgusundan kurtarmak mümkün değil elbette. Ya da mümkün ama bir başka yaşam
biçiminde. Tabi bu arada popüler kültürün ve kendini ifade etmenin de önemli
bir aracıdır futbol. Durum böyle olunca çocuk ve gençlerin yoğun olarak uğraşı
alanlarından birisi olan futbol ister istemez altyapı ve altyapı eğitimini
gündeme taşımaktadır.
Altyapı eğitimi özellikle
Türkiye’de çok uzun yıllardan beri futbolun yönetim ve işleyişine bağlı olarak
aynı tip ve anlayıştaki insanların elindedir. Son yıllarda artan ilgi ve
önemine bağlı olarak da yeni konuşlanma alanlarından birisi haline gelmiş
bulunmaktadır.
Benim çocuk ve genç insanlar
bağlamında baktığımda bu konuyu dert edinmemem gerçekten olası değil. Çünkü
yanlışlar, hatalar, cahillikler ya da adına ne denirse densin söz konusu
çocuklar ve gençler olunca işler değişir ve hoşgörü yerini şiddetli bir karşı
duruşa bırakır. Söz konusu çocuk olunca işler değişir. Çünkü çocuklar ve
onların bulundukları altyapılar, birilerinin kendini eğitimci, antrenör ya da yönetici
olarak tatmin edecekleri yerler değildir.
Dahası altyapı birimleri
kurumsallaşma adına öncelikli işleri, uzmanlık ve çalışma alanları tamamen
çocuk ve gençler olan kişilerin görev aldıkları yerler olmalıdırlar.
Futbol bilgi ve becerisi bir
alan bilgi ve becerisidir. Altyapı eğitimi için bir ön koşuldur ama asla
yeterli değildir ve olmamalıdır. İkincisi öğretim bilgi ve becerisidir ki;
altyapı eğitimciliğinin birincil koşulu olması gerekir. Üçüncüsü gelişim
psikolojisi bilgi ve becerilerine sahip olmaktır en az diğerleri kadar önemli
bir yeterlilik alanıdır. Bunların hepsinin sentezlendiği alan “futbol pedagojisi”
diyebileceğimiz “her yaş grubuna özgü futbol” bilgi ve becerisi demektir. İşte
Türkiye futbolu öncelikle bunu hayata geçirmek bunun içinde öncelikle
“eğiticilerin eğitimi” modelini çok ciddi olarak uygulamalı eğitim süreçleri
ile devreye sokmak zorundadır.
Bizim literatür oluşturma ve
internet ortamında bloglar ve sosyal paylaşım teknikleri aracılığı ile düşünce
ve görüşlerimizi paylaşmamızın asıl amacı budur. Yani uyandırmak ya da
insanların kulağına kar suyu kaçırmak. Futbol eğitimi ile ilgili insanları
değiştirmek ve dönüştürmek iddiası içinde olmak için megalomanik bir tutumu
benimsemiş olmak ve gerçekten insanların bir şey okuyunca değişeceğine inanmış
olmak gerek. Oysa gerçeğin böyle olmadığının bilincindeyiz. Bizimkisi kendimizi
dürüstçe ortaya koymak ve var olana reddiye temelinde şekillenen bir tutumun
davranışa yansımasıdır. Çünkü biliyoruz ki; aslolan iktidar olmaktır.
Derdimiz bildiğimize inandığımız
bilimsel temelli bir konuyu ve bu konu ile ilişkin doğruları, olması
gerekenleri söyleme ahlakı sorumluluğunun bir sonucudur. Hele hele iş çocuk ve
gençler olursa bu dert ve sorumluluk daha bir önem kazanıyor. Hatta bu bir
anlamda “görev” oluyor.
İnternet ortamımızdaki
paylaşımlarımızın kendimizi popüler kılma ya da reklam amaçlı olmaması bunun
bir göstergesi olsa gerektir.
Elbette sorunsalların öncelikle
sorunsal olmaktan çıkarılıp önce küçük sorulara sonra da sonra da çözümlere
ulaştırılması gerekir. Bunun da bir “iktidar” meselesi olduğunu bir kez daha
belirtmek isterim. Aslında iş futbolun iktidarını ele geçirmektir lakin o
iktidar kendilerini konumlandırmışların ve kendilerini sürdürebilir kılmışların
elindedir. Bu anlamda duyarlı insanlara ellerinden geleni yapmaya devam
etmeleridir. Bu spordan ve yoğun olarak da futboldaki yeteneksizleri,
tembelleri, üretmeyenleri, simsarları, sülükleri temizleme gücüne sahip
olunmasa dahi teşhir etmenin yollarını aramak olmalıdır.
Bunun için akıllı, bilgili,
becerisi yüksek ama son derece dürüst ve enerjik bir tutum ve davranış şarttır.
Türkiye artık futbolda emeğe değer veren bir ülke olmak zorundadır. Birileri
hep birileri için değil, herkes birbiri için üretmek zorunluluğu ve bilinci
yeşertilmelidir.
Türkiye’de futbol altyapı
eğitimi ve kurumsallaşması bir sorunsaldır. Bunun çözümü ise “erk” meselesidir.
Türkiye spor ve futbol “erk”lerini tekrar kurmak zorundadır. Mevcut kişilerin
birçoğu sistemi yaratanların devamlarıdır. Onlardan umutlu olmak yeni futbol
eğitimcisi ve yöneticisi kişileri yalnızca engeller ve yok eder.
İnternet ortamındaki paylaşımlara
ilişkin geri bildirimler konusundaki sorunuza gelince şu kadarını söylemek
isterim; herkes ama herkes o kadar mutsuz ve umutsuz ki… Ama
aynı zamanda bize mesaj ve telefon ile ulaşan herkes ciddi bir arayış içinde.
Daha da önemlisi söz konusu kişilerden ebeveyn olanlar altyapı konusunda
örgütlenmiş bir kurum peşindeler. Çoğu eğitimci ise aynı şeyleri düşündüklerini
ama hayata geçiremediklerini belirtmekteler.
Bundan sonraki süreçte “ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz” düsturundan hareketle ya da “aslolan pratiktir”
gerçekliğinin önemini bilerek bu iş için bize olanak sağlayacak bir kulüpte söz
konusu altyapı eğitim modelini en azından bir grup üzerinde hayata geçirmeyi
isteriz elbette. Ama kendi iş ahlakımız ve değerlerimiz vazgeçilmezimizdir. Mevcut
yozlaşmış insan ilişkileri ve endüstriyel futbol piyasacılığının acımasız kural
ve uygulamaları içinde hiçbir kulüpte yer almamız mümkün değildir. Biz köle,
işçi, uşak ve rakibine saygı duymayan futbolcu kimliği oluşturma amaçlı bir
anlayışın antrenörü, eğitimcisi ya da danışmanlığını yapamayız.
Ersun Yanal gibi milyon
dolarları, şan ve şöhreti “akademi ruhuna” asla satmamız mümkün değildir. Çünkü
insan bir defa yaşar. Bu yaşamı para ve şöhret asla değerli kılmaz. Sadece
rahat kılar. Bu arada sınıf arkadaşımı
eleştirme fırsatını değerlendirerek, kendisini var olan sisteme entegre ederek
başarılı saydığı ve Türkiye futboluna hiçbir farklılık ve dönüşüm adına katkı
sağlamamış olduğu için asla affetmediğimi söylemek isterim.
Futbol Kolektifi: Hocam ülke ve dünya futbolundaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsmail Topkaya: Futbolun öncelikle tıpkı diğer
oyunlar gibi evrensel bir oyun olduğunu kabul etmemiz gerek. Temel formasyon
her yerde aynıdır çünkü. Ülke futbolundan kastedilen şey ise, muhtemelen söz
konusu ülkede oynanan futbolun üst yapıdaki taktik yansımaları olsa gerektir ki;
zaten en büyük açmazımız da budur.
Ekol (yani okul) bilindiği üzere
bir işi, ülkenin ya da kıtanın genetik kültürel kodlarından tutun da,
sosyo-ekonomik, coğrafik ve tüm folklorik öğelerinden etkilenen bir biçimde
kendine özgü bir işleyiş ile gerçekleştirebilmeye denir. Ürün ile yakından
ilgilidir. Ürün verimli değilse ekol asla anlam ve önem taşımaz.
Futbol ekolü de böyle bir
şeydir. Kıtalar ve ülkeler ölçeğinde ortaya çıkan ekolün ön koşulu sanıldığı
gibi sadece çok çalışmak değil çalışırken strateji ve yöntem meselesini de
çözümlemiş olmayı gerektirir. Bu deneysel de olabilir, bilimsel temellerden hareketle
de sağlanabilir. Türkiye futbolu ekolsüz bir futboldur. Avrupa kıtası ekolüne
yatkın ama gereklerini yerine getirmekten uzak, Asya ekolüne benzeyen ama
farkındalığı olmayan bir futboldur Türkiye’nin futbolu. Ülkeler ölçeğinde ise
örneğin İngilizler kadar hızlı olamayan, Almanlar kadar devamlılığı ve
varyasyonu barındırmayan sığ bir futboldur Türkiye futbolu. Bu bir aşağılama ve
yerme değil salt bir saptamadır.
Ekol olmak için önce kıta
ölçeğinde bir karar vermek sonra da ülke olarak ekol olabilecek bir futbol
derinliğine sahip olmak zorundasınız. Bu sosyo-kültürel bir evrimleşme
meselesidir de aynı zamanda. Demem o ki; “Türkiye Futbolu” oynuyoruz ya da
oynayacağız diye bir ekol kurmuş olmak mümkün değildir.
Futbol ekolü denilince akla
hemen öz değerlerimiz, milli duruş ve duygular gelir her nedense, oysa futbol
bir oyundur ve oyunlar asla milli değillerdir. Oyunlar sadece geleneksel
olabilirler. İşte ekol meselesini diğer tüm ön koşulları yerine getirerek bu
damardan kurumsallaştırabilirsiniz. Tıpkı görece de olsa 1960 ve özellikle 70’lerdeki
Trabzon’daki “horon futbolu”nda olduğu gibi…
Buradan hareketle futbolu
evrensel ölçülerde oynayabilecek insan tipine altyapılardan başlayan eğitim
modeli ve yöntemleri ile iradi, teknik, taktik, fiziksel ve değerler gelişimi
üzerinden başlayarak oluşturmak pek ala mümkündür.
Ancak Türkiye’de altyapı demek
sadece futbola erken yaşta başlamak algısından başka bir şey değildir. Değişmesi gereken topyekûn bir reformdur.
Altyapı antrenörlüğünün mesleki ve ekonomik olarak kurumsallaştırılması bu işin
başlangıç ve hareket noktasıdır. Yarıştırma amaçlı değil yetiştirme amaçlı
eğitim modeli ve kulüp üstyapılarından bağımsız bir örgütlenme ve yönetim
biçimi ile yasal yaptırımların ve ekonomik sübvansiyonların denetime açık bir
şekilde örgütlendiği işleyiş modeli ise söz konusu reformun miladı olabilir
ancak. Bunun dışındaki her çaba ve emek değersiz ya da üretmeyen bir çaba ve
emek olacaktır.
Dünya futboluna gelince futbol,
futbolu oyun olarak oynamaya doğru evrilmektedir. Hızlı, eğlenceli, seyir zevki
giderek artacak olan bir evrilmedir bu.
Bu evrilmede işin iki püf noktasından birincisi; bireysel olarak top ile
ilişkilerdeki beceri düzeyi ve hızlılık ikincisi; kolektivist oyunda yeniden
biçimlenme. Her bir parçanın anlamlı ve çok önemli işlevselliğine dayanan
bütünsel performans; yani takım oyunu… Bunu başaranlar uluslar arası ölçekte
kendilerini sürdürmeye devam edecekler.
Son dünya kupası
organizasyonunda birçok maçı izleyerek, taktik oyun odaklı analizlerimi internet
ortamında paylaştım. İşi ciddiye alıp en azından BESYO futbol antrenörlüğü
okuyan kişiler ile tartışalım istedim ama ne gezer… Üniversitelerin ilgili
birimlerindeki antrenörlük eğitimlerinin çoğunun hali içler acısı. Öğretim
elemanları yetersiz ve uygulamalı eğitim olabildiğince az ve kalitesiz. Alın
size birkaç örnek, futbol antrenörlüğü son sınıf öğrencisi arkadaşlarımıza
soruyorum savunma ilkelerini söyler misin? Yanıt yok... Peki hücum ilkelerini? Yine
yanıt yok… Bir başka gruba soruyorum çabukluk antrenmanını futbola özgü nasıl
dizayn edersiniz? Yanıt yok… Peki 8 yaşındaki çocuklarının kritik dönemlerinden
hareketle futbolu nasıl oyunlaştırırsınız? Maalesef yine yanıt yok. Bu tüm
Türkiye’deki durumun böyle olduğu anlamına gelmez belki ama, yine de iç
karartıcı bir durum. Bu çocukların ve gençlerin çoğu Ermen Toroğlu, Ahmet
Çakar, Rıdvan Dilmen vb kişileri dinleyen ve futbolu onların anlattığından
ibaret sanan kişiler ne yazık ki… Çoğu John Cruyff’un futbolunu ve futbola
getirdiklerinden bihaber… E durum böyle olunca bizin futbolumuzun standardına
da çok şaşmamak gerek…
Ben Afrika futbolu adına
karamsar olduğumu belirtmek isterim. Önceki ve bir önceki organizasyona göre duraklama
hatta gerileme içinde olan Afrika futbolu Avrupa’nın tersine daha bireysel
oyuncu odaklı ve taktik olarak daha az seçenekli oynamaya yönelmiş bir oyun
profili çizdi diye düşünüyorum. Oyuncuların çoğunda fundemantal sorunlar üst
düzeyde.
Brezilya dışında Latin
futbolunun yine keyifli, hızlı ama daha kolektif olduğunu, bunun da sistematik
futbola geçerken özgün futbollarından ödün vermeden yaptıklarını düşünüyorum.
Brezilya bir muamma değil aslında. Motivasyona bu denli önem atfetmenin sporda
hiç de sağlıklı olmadığına dair ders niteliğinde bir öğreti sundular bize.
Bunun yanı sıra herkes Brezilyanın çok sistemli oynadığı için başarısız olduğu
tezini ileri sürüyor olsa da ben sisteme dayalı dizilişteki görev ve
sorumlulukların isabetli olarak belirlenmemesine bağlı bir “taktik problem”
olduğunu düşünüyorum.
Almanya, Hollanda öncelindeki
Avrupa bence olağan istikrarını devam ettirdi. İspanya’nın durumu olağan bir
durum değil. Fransa çok iyi olmasına karşın bir turnuvada henüz istediklerini
sahaya yansıtacak taktik ve bireysel oyuncu yeterliliğine bağlı yetersizlikler
sergiledi. Ama Fransa Avrupa şampiyonasında daha iyi olacaktır.
Futbol Kolektifi: Ülke olarak bu turnuvada yer alamadık.
Katılamayışımız tek başına bir ölçüt değildir ancak ülke futbolunda çeşitli eksikliklerin
olduğu aşikar. Sizce ne gibi eksiklikler bizim dünyanın önde gelen futbol
devlerinin gerisinde kalmamıza neden oluyor? Ülke futbolunun idari yapısı ve
organizasyonu mu? Bilimsel veri eksikliği mi? Maddi kaynak eksikliği mi? Altyapıya
verilen önemin yetersiz olması mı? Tesis eksikliği mi? Başka bir sebep mi?
İsmail Topkaya: Temel sorunsalımızın birçok
alanda olduğu gibi “oryantalist” tutum ve tavrımızdan kaynaklandığını
düşünenlerdenim. Modelden çok bireysel yaklaşımlara, yöntemlerden çok
alışkanlıklara bağlı toplumsal bir kültüre sahibiz. Bu futbol alanı için de
böyle. Bir adamın “TÜRKİYE FUTBOL DİREKTÖRÜ” olduğu bir yaklaşımda ne modelden
ne yöntemden ne bilimsellikten ne de nesnellikten söz etmek safdillik olur.
Futbolun geniş halk yığınlarının
temel uğraşı (oynayarak eğlenme) alanı olmadığı toplumlarda, çocukların okul ve
kulüplerde seçilmişler olarak spor yapma modeliyle gerçekleştirildiği modeller
ideal olmasa dahi verimli olabilir. Ancak bu tip futbolcu yetiştirme
sistemlerinde seçimlerden ziyade eğitim biçiminin doğruluğu ve verimliliği hata
götürmez. Bizde yaşanan sorun budur.
Futbolcu seçiminin doğal
ayıklanma yöntemine dayandırılmasından daha iyi bir yaklaşım yoktur aslında.
Futbolcu seçme büyüklerin sözüm ona futbol otoritesi olma psikopatlığından başka
bir şey değildir.
Ne yapmak gerek?
Altyapı eğitiminin kulüpler
ayağı ile mi? Federasyon ayağı ile mi? Yoksa sadece işi altyapı olan Federasyon
destekli kulüpler ayağı ile mi gerçekleştirilmesi gerektiğine karar vermek
öncelikli iş olmalıdır.
Altyapı eğiticilerinin eğitimi
öncelikli iştir. Altyapı antrenörlüğü özlük hakları ve sosyal statüsü ile ciddi
bir meslek haline getirilmelidir.
Çocuklar kazanma amaçlı değil
yetişme amaçlı ligler aracılığı ile müsabakalara alınmalıdırlar. Yetişmiş
çocukların seçimleri birkaç futbolcu simsarına bırakılmamalı, eğitim boyunca
tutulan istatistikî kayıtlar profesyonelleşmede ciddi veri olarak kabul
edilmelidir.
Piramidin en altından olmak
üzere her yıl 8 yaşından en az 1000 çocuğun formal eğitime başlanması
sağlanmalı 10 yıl sonunda %10’luk elit
futbolcu % 5’lik özel futbolcu ve % 1’lik yıldız futbolcu oranına ulaşma
hedeflenmelidir.
Bu konuda önerim çok. Uçuk gelecek önerilerimden birisi de şudur;
Her ilde ilçede iddialı kişilere altyapı eğitimi konusunda akredite edildikten
sonra 10 ila 20 arasında futbolcu adayı çocuğun futbol eğitimini üstlenmesinin
sağlanmasıdır. Söz konusu eğitici maaş ve özlük hakları sağlanmalı ve
çocukların eğitim hakları ve olanakları başta olmak üzere haftada 5 gün 1 saat
kış ve yaz mevsimlerinde de eğitim yapabilecekleri tesislerden yararlanmaları
protokoller ile sağlanmalıdır. Her 6 ve 12 ayda bir gelişimler gözlenerek kayıt
altına alınmalı ve denetlemeler sonucu verim göstermemiş eğiticiler ile
sözleşme sonlandırılmalıdır. Bu oran Türkiye çapında 10.000 çocuğun eğitime
alınması demektir. Bu 10.000 çocuğun ilerleyen eğitim süreci sonunda performans
dönemi için önemli bir kitlesellik oluşturacağı mutlaktır. Bu modeldeki avantaj
eğiticilerin kendilerini baskı altında hissetmeden tamamen yetiştirici odaklı
hissetmeleri ve davranmaların sağlamakla ilgili olup, söz konusu çocukların da
okul ve kulüp modelinden daha farklı olarak “kazanma odaklı yarışmacı”
psikolojisik baskısından uzak olmalarının sağlanmasıdır.
Futbol Kolektifi: Siz de internet üzerinden yayın yapan
bir sayfanın yöneticisisiniz ve çok faydalı içerikler üretiyorsunuz. Peki,
sizce bilgisayar, internet ve teknolojik olanaklar ülke futboluna katkı sağlama
doğrultusunda yeterince kullanılıyor mu?
İsmail Topkaya: Elbette hayır. Önemli olan
eğitimde ve alan ile ilgili pratikte teknolojiyi kullanabilme becerileridir.
Biz şimdilik teknolojiyi sadece haberdar olmak için kullanıyoruz. Sosyal
paylaşımlara bir bakılırsa ne kast ettiğim görülür. Kopyala yapıştır,
beğendiğini paylaş ve beğen… Genel olarak eğilim ve durum budur. Oysa teknoloji
asıl amaca giden yolda kullanılması gereken yöntemi destekleyen teknik
olmalıdır. Teknoloji çocuğun daha iyi öğrenmesi için yarar sağlıyorsa anlamlı
ve gereklidir. Bunun dışında bir süs ve bir baskı aracı olmaktan öteye gitmez.
Bu konuda diğer bir nokta
teknolojinin eğiticiler tarafından nasıl kullanıldığıdır. Günümüzde özellikle
sosyal paylaşım olanakları kendini ifade etme, kendini gerçekleştirme uğraşı,
farkındalık oluşturma gibi bireysel nedenler ve amaçlar ile kullanılmaktadır
daha çok. Oysa aslolan kendini geliştirmeye yönelik onu kullanmak ve fark
yaratacak bir şeylerin varsa bunu paylaşmaktır. Bu anlamda da yine aşmamız
gereken uzun bir süreç olduğunu düşünüyorum.
Futbol Kolektifi: Son noktada sizin yürüttüğünüz çalışma bireysel ve gönüllü bir çalışma.
Bu konuda esasen sorumluluk sahibi sayılabilecek federasyon, akademi veya başka
kuruluşlarca yabancı kaynakların yeterli düzeyde incelendiğini ve oradaki
verilerin ülke futboluna kazandırıldığını düşünüyor musunuz? Sizce bu konuda
neler yapılabilir? Bu saydığım kuruluşlar ne gibi adımlar atabilir?
İsmail Topkaya: Kesinlikle düşünmüyorum. Dediğim
gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma refleksimiz o kadar yoğun ki…
Muhtemelen bastırılmış kişiliğimiz, engellenmiş müteşebbisliğimiz ve elimizden
alınmış var olma imkânlarımız nedeni ile bulduğumuz her olanağı öncelikli
olarak kendimizi ifade etmek için kullanmayı tercih ediyoruz.
Bu
anlamda her zaman söylediğim şey işim pratiğine yansımayı ne denli başarıp
başaramadığımızdır. Bu konuda Federasyon geniş bütçesi ve yaptırım gücü ile
futbola dair yeni, farklı ve en önemlisi hayata dair kim ne söylüyor ve
öneriyorsa onlara “işte meydan işte olanak” demesidir. Güzel söyleyeni değil
güzel söyleyeni güzel eyleyeni bulmak, yararlanmak ve onu ödüllendirmek gerek.
Futbol Kolektifi: Hocam sizi futbola ve altyapıya ilişkin
çalışmalarınızın yanı sıra eğitimci yönünüzle ve aslında temel eğitim
aşamasındaki Beden Eğitimi ve Spor müfredatı üzerine çalışmalarınızla da
tanıyoruz. Sizinle röportaj yapma fırsatı bulmuşken özellikle değinmek
istediğimiz bir konu da aslında bugün yaşadığımız sorunların temelinde yer alan
bir husus; ülkemizde genel anlamda spor yapma kültürünün oluşması hakkındaki
görüşlerinizi de okurlarla paylaşmak isteriz. Sizce ülkede gençlerin kabarık
ders müfredatlarının yükü altında futbolla veya başka sporlarla ilgilenmek için
son derece kısıtlı zaman, tesis ve danışabileceği kişiler bulduğu bir ortamda
-sadece futbol değil- genel anlamda toplumda spor yapma kültürünün oluşmasına
yönelik olanaklar ve sınırlar konusundaki düşünceleriniz nelerdir? Ülkemizdeki
genel eğitim felsefesi içerisinde bu hususa ilişkin hassasiyetlerin düzeyi
nedir?
İsmail Topkaya: Bu konuda
yapılacak tek şey çocukların ve elbette ebeveynlerin onların gelecekleri
açısından endişelerini ortadan kaldırtır. Bunun sistematiğini kurmak çok
kolaydır. Çocukların eğitimleri boyunca takip edilmeleri sağlanmalı, bununla
ilgili bilgisayar programlarından yararlanılmalıdır. Altyapı eğitimlerinde ağır
kondisyonel antrenmanların yapılması engellenmeli ki zaten doğru da değildir,
ayrıca performans sporcusu adaylarına eğitimleri boyunca etüd ders sınav
hakları uygulaması getirilmelidir. Bakınız bunların hepsi çok basit kurumsal
eşgüdüm ve işbirliği ile çözümlenecek sorunlardır.
Futbol Kolektifi: Hocam öncelikle akademik anlamda yeni dönemde ne
gibi çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz? İsmail Topkaya’nın ajandasında ne gibi
konular yer alıyor, hangi konulara eğilmeyi planlıyor?
İsmail Topkaya: “Futbolda altyapı eğitimi”
kitabının geliştirilmiş 2. baskısı, “okulöncesi eğitiminde hareket
etkinlikleri” kitabının 3.baskısı ve “hareke beden eğitimi ve spor eğitiminde
öğrenme ve öğretimin temelleri” kitabının da 4 baskısı üzerinde çalışıyorum.
2014 yılı sonuna değin bunlar bitmiş olacak. Bu arada güncel yazılar ve dersler
dışında karşılıksız ve gönüllülük temelinde genç arkadaşların altyapı eğitimine
ilişkin danışmanlık isteklerini yanıtlamayı sürdüreceğiz.
Futbol Kolektifi: Bir diğer sorumuz da İsmail Topkaya’yı
önümüzdeki dönemde futbola ilişkin bilgi ve deneyimini hayata geçirebileceği bir
projenin parçası olarak görebilecek miyiz? Her hangi bir kulüpte görev alması,
altyapı eğitimi veya yetenek tespiti benzeri her hangi bir projede yer alması
veya bir pilot çalışma benzeri bir çalışmanın parçası olmanız söz konusu mu?
Nasıl değerlendiriyorsunuz bu konuları?
İsmail Topkaya: Altyapı eğitimi ve yönetimi mantığı “endüstriyel futboldan”
farklıdır. Siz her ne kadar endüstriyel futbola hizmet etmiş olsanız da çıkış
noktanız ve eğitim süreci özellikle temel altyapım eğitiminde tamamen hümanist
bir çizgide yürümek zorundadır. Çünkü çocuklar ile uğraşıyorsunuz. Çocuğun
olduğu yerde amaç futbol değil sadece çocuğun kendisidir. Futbol orada bir
araçtır.
Bizim en büyük yanlışımız futbolcu yetiştirmek için
uğraşırken özne olarak hep futbolu düşünüyor ve amaçlıyor olmamızıdır. Oysa
çocuk geliştikçe futbol da gelişir. Yani gelişen aslında futbol değil çocuktur.
O zaman futbolu geliştirme işi ile değil çocuğu geliştirmeye odaklanmak
durumundayız.
İşte bu felsefe ile hareket edecek, olanakları yeterli bir
kulüp ile her zaman her koşulda ve her yerde çalışabilirim.
Peki böyle bir kulüp var mı?
Ne dersiniz?
Röportaj: Futbol Kolektifi-Ulaş Taştekin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder