13 Ocak 2016 Çarşamba

BASKETBOLUN FELSEFESİ: KAPİTALİZM, DEMOKRASİ VE SOSYALİZME DAİR


Bertell Ollman*-2005

Benim önerdiğim basketbol versiyonunu izleyen veya oynayan insanlar artık seri, çevik ve azimli olmanın, takım oyununun ve fair play'in gerçek hayatta da kendilerine başarı getirmesini ummayacaklar, bunun yerine toplumumuzun nasıl işlediğine dair bir şeyler öğrenecekler - $$$$$$$$$.



Basketbolun kuralları yıllar içinde defalarca değişti; bu bakımdan eğer ben de bu harika oyunu daha iyi hale getirmeye yönelik birkaç değişiklik önerirsem buna kimse itiraz etmez herhalde.

İlk olarak, sadece bu oyunu seyretmeye gelenlerden değil onu saha içinde oynayanlardan da katılım ücreti alırdım. Kim daha çok öderse o kadar oyun içinde kalır.

İkincisi, atılan her şut için para alınmalı; şut ne kadar kolaysa, fiyatı da o kadar fazla olmalı.

Üçüncü olarak, fauller mevzuuna gelirsek, hakemlere para vermek serbest olmalı ki size faul vermesinler (yürümek veya hatalı top sürme de bu şekilde serbestleştirilebilir).

Dördüncüsü ve belki de en önemlisi, potaların her iki takım için de aynı yükseklikte olmasını bana kimse açıklayamaz. Fazla para ödeyen takıma potasını aşağıya çekme hakkı tanınmalı; bunun iki katı para öderse de diğer takımın potasını yükseltme şansına sahip olmalı.

Mevcut kuralların varlığında, uzun boylu olan, kendini daha iyi koordine eden, hızlı koşabilen ve daha yükseğe zıplayabilen oyuncular her türlü avantaja sahip oluyorlar. Benim kurallarım geldiğinde bu insanların sahip olduğu avantajlar gidecek, yerine şimdiye kadar basketboldan hiç nasibini alamamış başka bir grup insanın istifade edeceği başka avantajlar gelecek. Bu yeni insanlar kim diye sorarsanız: zenginler. Benim kurallarım sayesinde zenginler kazanmak için gerekli olan tüm "yeteneğe" sahip olacak ve toplumun diğer alanlarında olduğu gibi basketbol sahasında hiç yenilmeyecek.

Bazı okuyucuların "yok artık" dediğini duyar gibiyim. Diyeceksiniz ki "Bu nasıl olup da basketbolu DAHA İYİ bir oyun haline getirecek?" Bu, sizin bu oyun hakkında ne düşündüğünüze, ona yüklediğiniz temel amaç ve anlamın ne olduğuna bağlı olarak değişir, öyle değil mi?

Basketbolun temel olarak yaptığı şeylerden birisinin bizim eğlenmemizi sağlamak olduğu kesin. Fakat, diğer bütün oyunlar gibi, basketbol da, toplumun nasıl işlediğine ve -bazen örtük, çoğu zaman da açık bir şekilde- böyle bir toplumda nasıl öne geçebileceğimize dair sadeleştirilmiş bir model sunar. Bunu kendi kuralları ve bu kurallara uyan (veya bu kurallara uyanları takip eden) insanların yaptıkları ve deneyimledikleri şeyler vasıtasıyla ve aynı zamanda bu deneyimlerin hayatın geri kalanında da geçerliliği olduğuna dair insanların bu oyun sayesinde düşünmeye teşvik edildikleri bazı önkabuller içerisinden yapar. O zaman basketbol eğlenmekle olduğu kadar öğrenmekle de ilgilidir. Eğitim basketbolun derindeki manasını oluşturan unsurlardan biridir. Bir öğretmen olarak basketbol gibi oyunların pedagojik işlevini çok ciddiye alıyorum. İyi ama mevcut haliyle basketbol bize içinde yaşadığımız dünyanın ne derece doğru bir tablosunu sunuyor? Şöyle söyleyelim, patronunuzun ya da ev sahibinizin faul yaptığını bir söyleyin bakalım, ne oluyor?

Oyunlar, elbette, insanları, içinde yaşadıkları toplumu sistematik bir şekilde yanlış anlayacak şekilde sosyalleştirme işini okullar, kiliseler, aileler, medya hükümet ve piyasa ile birlikte yürütüyor. Fakat bunların arasından sadece oyunlar, bize öğrettikleri şeyleri yarattıkları hazzın arkasına saklamayı becerebiliyor. Eğlencenin eğitimin parçası olamayacağı inancının varlığında, oyunlar, (ki eğitim okullardan, okumadan ve sınavlardan ibaret bir şey gibi anlaşılır) diğer sosyalleşme araçlarına yöneltilen eleştirel incelemelerden nasibini alamamıştır. Diğer yandan eğer haz anlarında edinilen fikirlerin hem öğrenmesi kolay hem de vazgeçilmesi zor ise -ki ben öyle olduğunu sanıyorum- o zaman basketbola SADECE bir oyun gibi yaklaşmak devasa boyutta bir ideolojik teslimiyete işaret etmektedir.

Basketbol için önerdiğim bu yeni kurallar bunu tümden değiştirebilir. Benim önerdiğim basketbol versiyonunu izleyen veya oynayan insanlar artık seri, çevik ve azimli olmanın, takım oyununun ve fair play'in gerçek hayatta da kendilerine başarı getirmesini ummayacaklar, bunun yerine toplumumuzun nasıl işlediğine dair bir şeyler öğrenecekler - $$$$$$$$$. Basketbolu benim koyduğum kurallara göre oynamak, insanların geleceğin nelere gebe olduğu konusunda yanlış bir şekilde eğitmektense, kapitalist toplumdaki yaşama ve en sonunda da adaletsiz ve ezici buldukları şeylerin defterini dürmeye hazırlayacak. Kabul ediyorum, bu haliyle oyun eğlencesinden bir şeyler kaybedecektir, fakat süreç içerisinde "Umudunu diri tut" şeklindeki saf ezber, yerini "İstediğin şeyleri değişimleri yaratabilmek için örgütlen" şeklindeki siyasi çağrıya bırakacak.

Bu noktada, bazı okuyucular muhtemelen eğer basketbol bu kadar kötü bir eğitim veriyorsa, o zaman onu belki de tamamen ortadan kaldırmak gerekir diye düşünecektir. Bu oyunda aynı derecede önemli ve aynı derecede örtük, fakat bu kez tamamen olumlu bir anlam bulmuyor olsaydım buna katılırdım. Bunun ne olduğunu görmemiz için öncelikle şunu sormamız gerekiyor: Hem oyuncuların hem de izleyicilerin basketbolda en hoşlarına giden şey nedir? Zannetmiyorum ki smaçlar ve hatta zor atışlar olsun. Çoğumuzu basketbolda asıl heyecanlandıran iyi takım oyunu, yani topun hareketleri tam bir eşgüdüm içerisindeki üç, dört veya beş oyuncu arasında gidip gelmesi ve sonra da bunun ödülünün, topun potaya temiz bir şekilde gitmesiyle alınmasıdır. Her oyuncunun becerisi, oyunu okuyabilmesi ve zamanlaması hepsi devrededir; ama bunlar ancak her birinin hareketlerinin bir grubun hareketi halini almasıyla, yani tek tek oyuncular değil onların oluşturduğu takım merkezde olunca "işe yarar" hale gelir. Fiziksel ve zihinsel enerjimizi işbirliğine dayalı bu tür başarılı edimlere verdiğimizde çok tatmin olmuş hissederiz. Bu aynı zamanda eşine az rastlanır bir durumdur; zira böylesine yoğun bir işbirliğini icra etmek ve bunun meyvelerini hemen ve açık bir şekilde almak hayatın pek az alanında mümkündür. Hem oyuncular hem de seyirciler için bunlar bir anda gözüküp aynı hızla kaybolan harika bir şeyin, bir cemiyet idealinin anlık görüntüsünün yakalandığı ütopik anlardır.

Eğer basketbol bize bir tür ütopyacı anlar sunuyorsa, daha fazlasının açlığını neden hissetmiyoruz? Bence hissediyoruz ama çoğumuz bunu açığa vuramıyor. Bizi bu kadar havalara uçuran şeyin ne olduğundan tam emin olamadığımızdan hayatımızın geri kalanında tam olarak neyin eksik olduğunu tespit etmekte de güçlük çekiyoruz. Esasında basketbol bu anların her ikisini de içinde barındırır. Bunlar bir yandan birbirleriyle diğer yandan da aynı derecede oyunun oynandığı toplumun kanunları ve âdetleri ile çarpıcı bir çelişki içerisindedir. Birincisi, yani basketbola bir eğitim olarak yaklaşmak ve onun toplumun nasıl işlediği ve böyle bir toplumun ötesine nasıl geçileceği konusundaki rolünü ciddiye almak basketbolu gerçek hayata daha fazla benzetmeye çalışma çağrısı içeriyordu. O zaman önümüzde şu iki seçenek bulunuyor: ya toplumu olduğu gibi koruyup yukarıda yapmayı denediğim gibi basketbolun kurallarını değiştireceğiz (böyle yapmak muhtemelen bu oyunun oynanmasını daha az eğlenceli hale getirecektir), ya da basketbolu olduğu gibi koruyup, toplumu radikal bir şekilde değiştireceğiz (bu, eğlenceyi aynı düzeyde tutacak belki daha da artıracaktır). Eğer tutarlılığımızı korumak ve sürekli hayal kırıklığına uğramaktan kurtulmak istiyorsak bu durumu, yani basketbolun bir yandan zayıf bir eğitim verirken aynı zamanda üzerinde düşünülmemiş ütopyacı özlemleri kışkırtması durumunu, olduğu gibi bırakmayı seçemeyiz. Basketbolu, hayata daha benzer hale getirmek için ne yapılması gerektiğini zaten en başta belirtmiştim. Peki ama hayatı basketbola benzetmek neyi içermektedir?

Basketbol oyununda idealize ettiğimiz işbirliği sorunsuzca işleyen her hangi bir demokrasi için elzemdir; aynı zamanda hâlâ "demokrasinin" Abraham Lincoln tarafından yapılmış şu en iyi tanımının merkezinde yer almaktadır: "İnsanların, insanlar tarafından ve insanlar için yönetilmesi". Bizler, ABD'de bir çeşit demokrasiye sahibiz, ama onun uygulanabildiği siyasal alanda bile, Florida'daki son olayların ve dönen büyük paraların seçimler üzerindeki utanç verici etkisinin de gösterdiği gibi, kapsam açısından oldukça sınırlı ve ciddi anlamda kusurlu olduğunu bilmek gerekir. Bu ve daha bunun gibi pek çok özelliğine rağmen, yine de siyasal olarak bir çeşit demokrasiden istifade ettiğimizi söyleyebiliriz. Öte yandan hayatımızın iş, eğitim, kültür, sağlık, barınma ve iletişim gibi diğer önemli alanlarında ne yapmamız gerektiğini, üzerinde denetim sahibi olamadığımız az sayıdaki insan bize söylemektedir. Bu alanlarda ne hesap sorabilme, ne seçim, ne de karar alma sürecine katılabilme söz konusudur. Ne işbirliği yapabilme ne de işbirliği ile birlikte gelen gücü ve doyumu deneyimleyebilme şansına sahibiz. Bu alanlarda toplumsal etkileşimlerimiz üzerinde demokrasiden çok bir tür feodal ilişkiler hâkim olmuş durumda. Bir şeyleri kaçırıyor olabilir miyiz? Emin olun öyle. Basketbolda iyi bir takım çalışmasına dahil olduğumuzda ya da bunu sadece izlediğimizde aldığımız yoğun haz, içimizde bir yerlerde bu eksik kalan şeyi bildiğimizi ve hatta böyle pozitif hisleri deneyimleme fırsatlarını sunacak bir hayatın özlemini çektiğimizi gösteriyor.  

Bir komedyen ve aynı zamanda siyasal aktivist olan Dick Gregory şöyle demişti: "Eğer demokrasi bu kadar iyi bir şeyse, o zaman daha fazlasına sahip olalım". Bu kadarı yeterince açık gözüküyor. Böyle bir şey olsa, insanların işbirliği yapma ve bu işbirliğinin getireceği psişik faydalardan istifade etme fırsatları kesinlikle artardı. Fakat "demokrasiyi hayatın her noktasına kadar genişleten" bir toplum, nasıl bir toplumdur? Bir zamanlar Amerikan Sosyalist Partisi'nin lideri olan Protestan papazlarından Norman Thomas'a göre işte bu sosyalizmin olabilecek en iyi tanımıdır. Basketboldaki bahsettiğimiz en derindeki, en gizli ve en içteki anlam, basketbolun yanlış yönde eğitim ile ütopik ideal şeklindeki çelişkili fonksiyonlarının altında yatan ve bunları açıklamaya yardımcı olan şey de bu, yani sosyalizm olmasın sakın. Ne yazık ki bugün basketbolda takım çalışmasına bayılan ve bu basketbol sevgisinin arkasında, gizli bir şekilde, hayatta daha fazla işbirliği olması arzusunu ve böylelikle de toplumun genelinde demokrasinin yayılması ihtiyacını hisseden insanların ancak çok az kısmı istedikleri ve ihtiyaç duydukları şeyin aslında sosyalizm olduğunu kabul edebilecektir. Çoğu için bu terim sosyalizmin kök salamayacağı kadar fakir olduğu birkaç Üçüncü Dünya ülkesindeki ve konuda hakikatleri anlatamayacak kadar zengin patronlara sahip kendi kapitalist medyamızdaki (gerçi kapitalist olmayan bir medya var mı ki?) sosyalizm karikatürleri tarafından lekelenmiştir. Madem basketbolun en derindeki manası sosyalizmdir, o zaman "ne yapmalı" sorusuna yönelik tartışmamızda "sosyalizm" teriminin yerine "basketbol" terimini kullansak ne değişir ki?

Amacımız ne mi? Bütün yaşamı basketbol kadar ilginç, adil, dayanışmacı ve bir o kadar da eğlenceli hale getirmek. Basketbolun kuralları ve oyun biçimi böyle bir toplumdaki hayat için bize mükemmel bir eğitim sunabilir.

Sloganımız ne mi? "Dünyanın tüm basketbol oyuncuları birleşin; koçlarınızdan, patronlarınızdan ve ev sahiplerinizden başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok". Tadını çıkarmaya değer bir oyun -ve bir dünya- var kazanacak.

*Bertell Ollman-Diyalektik Soruşturmalar. Yordam Yayınları, İstanbul 2011. Çeviri: Cenk Saraçoğlu. Sayfa 285-290. 

2 yorum:

  1. Oyunlar ilk çıkışında ve özünde toplumsaldır... Bu bağlamda eleştirinin ne denli farklı bir dil ve eğlenceli biçimde yapılmış olmasını görmek açısından çok hoş ve öğretici bir yazıydı... Emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Keşke bu yazıyı sonuna kadar okuma sabrını gösteren insanlar çok olsa. Bitirenler anlasa ve düşünse...

    YanıtlaSil